ZIKZAK WEBLOG: Mart 2004



WEBLOG

Zikzak, kişisel bir weblogdur. Okumakta olduğunuz sayfalarda, daha çok site sahibini ilgilendiren konularda yazılar ve linkler bulunmaktadır. Site geneli hakkındaki düşüncelerinizi, önerilerinizi ve isteklerinizi bir eposta aracılığıyla bildirebilirsiniz.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ARŞİV . . LİNKLER . . EPOSTA . . .

Smoke KillsDwd.hu... Bu sayfadaki Flash çalışmasını mutlaka izleyin. Eğer beğenirseniz buna benzer animasyonları, bu flash çalışmasının asıl kaynağı olan Antimult sitesinden (Rusça) bulabilirsiniz. Zamanınız varsa bir bakın derim. Hatta acelesi olanlar için sitedeki sayfaların adreslerini de vereyim: AntiToons, Anti-PR ve A4. Anti-PR'deki animasyonlar komik değil, daha çok bir mesaj veriyorlar. A4'tekiler de sadece resim...

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Caddedeki bir binanın su borularını değiştiriyorlardı. Ne oluyor diye merak ettim ve baktım. Adam bana boruların halini gösterdi. Eskiden orada bir ağaç varmış ve ağacın kökü su borularını şekilden şekile sokmuş. Düz bir borunun hiç bir yerinde patlama olmadan "S", "G" ve "@" gibi şekiller alması gerçekten çok ilginç. Zaten daha önceden de, bina yakınlarına dikilen ağaçların binanın temeline zarar verip onu parçaladığını biliyordum, ama kesilmiş bir ağacın kökünün bu kadar deformasyona yol açabileceğini tahmin etmiyordum. Aman dikkat, siz siz olun ağaç diktiğiniz yeri iyi tespit edin, veya bina yakınlarındaki bir ağacı kesiyorsanız kökünü de çıkartın, yeşillik yapayım derken depremde binanın altında kalmayın...

The Art Of Lorenzo Mariani
LorenzoMariani.it... Bu siteyi ShockHaber'de gördüm. Sayfalar, 19 yaşındaki yetenekli bir İtalyan'ın gerçekten etkileyici çizimlerini ve diğer çalışmalarını içeriyor. Burayı görünce daha önce de sitesinin adresini verdiğim Asya Schween aklıma geldi. Bu iki web sitesini daha önce ziyaret etmeyenler girip bir incelesin. Beğeneceğinize eminim...

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Gözümüz aydın, linksiz günler sona erdi, Limk geri döndü... Çok canımız sıkılmıştı çoook...

Geçen hafta içinde linkler bölümüne eklediğim Türkçe siteler ve bloglar:

  • Alenoar : Ziyaret edilesi bir Türkçe blog...
  • Aydınlık : Haftalık haber-yorum dergisi...
  • Budala : Türkçe bir blog...
  • Cemshid : Kaliteli bir kişisel Türkçe weblog...
  • Çekirge : Güzel bir Türkçe günlük...
  • Dmfd : Başka bir Türkçe blog...
  • E-vs : Vesaire liginde kalmış şeylerle ilgili bir weblog...
  • Gamzeonstage : Gamze'nin blogu...
  • HokaMola : Limk'e benzeyen güzel bir link deposu...
  • Ifweturn : Türkçe bir blog...
  • KomikParti : Muhalif site, her şeyi uyduruyorlarmış(!)...
  • Meraklısına : Tasarımı çok basit ama içeriği güzel bir blog...
  • Mutreft : Tasarım ve sanat, kişisel bir site...
  • NetPano : Gündem, araştırma, röportaj, haber ve yorumlar...
  • Plopmonroe : Yeni bir Türkçe blog...
  • PortakalAğacı : Yemek tarifleri ve ağız sulandıran fotoğraflar...
  • Queenoflub : Amerika'dan Melike'nin Türkçe ve İngilizce blogu...
  • Septicfresh : Müstehcen renk, takip ediyoruz...
  • ŞikayetVar : Müşteri şikayetleri için çözüm platformu...
  • SinirOldum : Öfkeyi kusmanın en efendi yolu...
  • Sunthing : Türkçe bir blog...
  • Tavsiyem : Tavsiye edin, tavsiye isteyin...
  • Unconscious-ness : Neslihan'ın blogu...
  • Vikartindur : Yazinti, bir grup blogger yazıyor...


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Memleketten seçim manzaraları... Haberlerde görüyoruz. Bütün şehirler bayraklarla ve posterlerle süslenmiş(!). İnanılmaz bir israf. O seçim malzemelerine verilen paralar hepimizin cebinden çıkıyor. Şehrimizde genel seçimlerde %1 oy alan partiler bile her yeri bayraklarla ve posterlerle donatıyor. Yazık harcanan paralara. Sanki kim çok bayrak asarsa millet o partiye oy verecek. Tam bir saçmalık. Başka ülkelerde bu tip görüntüler olduğunu hiç sanmıyorum. Tek gariplik bu mu? Tabiki değil. Bizim adayların siyaset anlayışı da bir garip zaten. İnsan yerel seçimde şehre neler yapacağını falan anlatır değil mi? Ama adamlardan biri lafa laiklikten giriyor, öteki de imam hatip liselerinden. Biri Kıbrıs diyor, öteki Avrupa Birliği. Dün bir gazatede gördüm. Bir mahalle muhtarının seçim afişinde Kıbrıs'tan bahsediliyormuş. Tamam, adamın konuya duyarlılığı güzel de, o konu hakkında ne yapabilirki? Onun yerine yapacaklarını falan yazsana. Bu dediğim olayı en iyi uygulayan kişi sehrin şu anki DSP'li belediye başkanı. Bastırdığı bir dergide, geçen seçimden beri neler yaptığını ve bir dönem daha seçilirse neler yapacağını anlatıyor. Geçenlerde benzer bir uygulmayı AKP'de de gördüm. Dört sayfalık bir broşürü evlere dağıtıyorlardı. Yanında da (pek bir alaka kuramadım ama) bir çiçek veriyorlardı. İlginç ama dağıtanların hepsi de başı açık sarışın bakımlı kızlardı. Bu anlattığım iki partinin ötekilerden tek farkı işte bu. Hepsi arabalarla, hoparlörlerin sesini sonuna kadar açıp bütün gün bağıra bağıra mahalleleri dolaşıyorlar. Bunların en berbatı da AKP. Hayatımda bu kadar gürültü yapan bir araç görmedim. Adam daha bir cümle kurmadan bütün sokaktaki otomobillerin alarmları ötmeye başladı. Polis, bu yapılanı başkası yapsa kesin onu karakola çeker. Bu propaganda olayında bence en organize parti Demokratik Güç Birliği. Adamlar gittikleri yerlere tezahurat yapacak adamlarını da götürüyor. Çok disiplinliler ve söyleyecekleri şeylerin daha önceden de provasını yaptıkları kesin. Sonra bir de şu seçim konvoyları var. Burada ilk defa bu seçimde başladı. Yüksek sesle müzik çalan bir arabayı yürüyerek yüzlerce kişi koyun gibi takip ediyor. Bir nevi gövde gösterisi yani. Gerçi 100 kişiyle gövde gösterisi olmaz ya neyse. Geçen hafta bunu ilk defa AKP yaptı, daha sonra da bağımsız bir aday. Bağımsız adayın konvoyu AKP'ninkinin iki katından daha uzundu. Son olarak da şehirdeki kuaförlerden bahsedelim. Son bir aydır işleri çok açılmış. Partili kadınlar ev ev dolaşıyorlar ya, seçmene güzel görünmek için her gün saçlarını yaptırmaya geliyorlarmış. Sırayı görseniz şaşırırsınız. Neyse, insan işte bütün bu olanlardan bir süre sonra feci şekilde sıkılıyor. Adamlar, milletin kapısını sadece ihtiyaç duyduklarında çalıp, oy ve vergi istiyorlar. Sinir olmamak elde değil. Şu seçim bitse de biz de bir dahaki seçime kadar kurtulsak şu adaylardan, posterlerden, konvoylardan ve en önemlisi de gürültü kirliliğinden. Dayanın, çok değil sadece tek bir gün kaldı...

Seçimlerde oy kullanmayanlara para cezası verildiği doğru mu? Böyle bir ceza olsa bile acaba uygulanıyor mu? Oy kullanmayacağımdan değil, sadece merak ettim. Oy kullanma işini, millet üç beş kuruş ceza yememek için yapıyorsa bence bu daha kötü. Oy kullanmaması, hiçbir fikri yokken ailesinden ve arkadaşlarından duyduğu kişilere oy atmasından daha iyidir...

İlk defa üzeri çikolata kaplı pişmaniye yedim. Kardeşim Bursa'dan gelirken getirmiş. Çok hoşuma gitti. Herkese tavsiye ederim. İnşallah buralarda da vardır...

İnternetHaber'de bir şey daha dikkatimi çekti. Sitedeki köşe yazarlarından biri de Haluk Levent'miş. Yan tarafta "Kıyametin habercisi Şaron" başlıklı bir yazısı vardı...

Dün İnternetHaber'de "Türkiye üzerine savaş senaryoları" başlıklı bir haber gördüm. Onlar da yazıyı Radikal Gazetesi'nden almışlar. Yazının bazı bölümleri:

Atina ve Ankara, iki ülke arasındaki gerilimin altında yatan Ege sorunundaki uygulamadaki ve siyasi sorunları çözememekte devam ederler. Her ikisi de savaştan kaçınmayı tercih eder. Yine de Ege'deki egemenlik konularını ilgilendiren bir kriz Kıbrıs'ta patlayabilir ve kışkırtıcı eylemler ve yanlış hesaplara bağlı olarak istenmeyen bir çatışmaya dönüşebilir.

Düşmanlık durumunda, Türkiye ve Yunanistan, Kısa (3-4 günlük) bir çatışmanın, uluslararası camianın devreye girip savaşı durdurmasını bekler ve planlar. Böyle bir çatışma muhtemelen Türkiye'nin küçük bir Yunan adasına girişeceği bir hava ve deniz saldırısı ve Trakya'da sınırlı kara harekâtıyla Ege'de çıkabilir. Ege'de başlayacak bu tür bir çatışmanın Kıbrıs'a sıçraması gerekmez, ancak bu ihtimal göz ardı edilmemelidir. Yunanistan hava ve deniz savunma imkânlarını geliştirmiş olsa da Türkiye hem nitelik, hem nicelik olarak güç dengesini elinde tutuyor. Önümüzdeki yıllarda Yunanistan'ın askeri alımları, Türkiye karşısında felakete yol açacak bir yenilgiye uğraması ihtimalini azaltacaktır.

Yunanistan ve Türkiye çatışmaya girerse, her iki tarafın da yapacağı en büyük hesap hatası, uluslararası camianın devreye girme hızı olabilir. Yunan ve Türk algılaması, dış müdahale nedeniyle bu çatışmanın kısa süreceği üzerine kuruludur. Ancak NATO'nun diğer üyelerinin devreye girmekteki kararsızlığı bu husumetin uzaması ihtimalini ortaya çıkarmaktadır.

Bu unsurlara ek olarak, Türkiye'nin ABD ve İsrail ile yakın ilişkileri vardır. İran,Ortadoğu'da Türkiye'nin giderek daha önemli bir rakibine dönüşebilir. Orta Asya ve Kafkaslarda çelişen çıkarları ve Türkiye'nin laik bir Müslüman devlet olması (kullanılan deyim, İnglizcesiyle 'a secular Muslim state') Ankara'nın İran'la ters düşmesinin nedenidir. Türkiye'nin Irak ve İran'la sorunlarına güce dayalı çözümleri, bu ülkeyi hızla ABD çıkarlarıyla çatışma ihtimaline getirebilir.

Rapor, Türkiye'deki İslamcı siyasi akımların yükselişine de dikkat çekiyor. Bu çerçevede, laik güçlerin başını çeken askeriyenin, toplumdaki çelişkilerin derinleşmemesi ve şehir terörizminin yaygınlaşmaması amacıyla sivil toplumla arasındaki yabancılaşmayı aşması gerektiğini ima ediyor.


Avatars... Şu sıralar kişisel bloglarda bu Flash çalışması kullanılarak yapılmış çizimleri çok sık görmeye başladım. Hazır saç, sakal, göz, ağız modellerini kullanarak kendinize benzer bir surat yapıyorsunuz. Sonra da bu resmi blogunuza koyuyorsunuz. Daha fazla açıklamaya her halde gerek yoktur, linke tıklayınca neyin ne olduğunu anlarsınız zaten. Hoş bir çalışma...

Avatar: n. (Hindu mythology) earthly incarnation of a god, human embodiment of a deity; (Internet) online image that represents a user in chat rooms or in a virtual "space"...

Erzurum'da ele geçirilen korsan yayınları tek tek inceleyerek rapor tutan Korsan Yayınları Denetleme Komisyonu üyeleri, "Porno film seyretmekten psikolojimiz altüst oldu" dedi. Erzurum Kültür ve Truzim Müdürü Fikret Öztürk'le yardımcısı Arif Delibaşoğlu'ndan oluşan komisyon, 2 ayda 6 bini aşkın korsan CD'ye el koydu. İki kişi, CD'lerin yasak yayın veya pornografik olup olmadıklarını tespit için her gün 50'ye yakınını izledi. Delibaşoğlu, "CD'leri mühürleyip savcılığa gönderiyoruz. Porno CD'leri izlemekten bıkıp usandık" dedi. - Onur Sağsöz, Erzurum DHA

Ne kadar zor(!) meslekler varmış. Allah yardımcıları olsun. İstanbul'da da milyonlarca CD'yi tek tek kontrol ediyorlar mı acaba? Hem, yoruldularsa yoldan geçen üç beş genç çağırsınlar. Bu işi gönüllü yapabilecek kesin binlerce kişi vardır :)... Bir de şu var, bence günde 50 CD çok az. 2 kişi 50 CD'yi rahatlıkla 2 saatte kontrol edebilir, tabi başka bir şey yapmıyorlarsa :)...

Şu aralar bazı reklamlarda görsel illüzyon malzemeleri kullanılıyor. Dün CINE5 yayınlanan Başka Yerde Yok programına gelen (cıvık) bir konuk da bir illüzyon gösterisi yaptı. Madem illüzyon bugünlerde çok popüler, ben de bu konuyla ilgili bir link vereyim bari. Akiyoshi's Illusion Pages... Bu sitede reklamlardakilere benzer yüzlerce illüzyon bulabilirsiniz. Ben çok beğendim. Uyarı: Sitede çok fazla kalmayın, sizde de olur mu bilmem ama benim bir süre sonra gözlerim ağrımaya başladı...

Şeyh Yasin, dün İsrail'in helikopterle düzenlediği bir suikast sonucu öldü. Artık oralara barış gelmesi çok daha zor gibi gözüküyor. Geçen akşam televizyonda bu olayla ilgili görüntülerini izlerken Şeyh Yasin'i birine benzettim. Lord Of The Rings'deki büyücü Saruman'a. Bence çok benziyor. Şu iki linke bakın: Saruman, Şeyh Yasin...

Nilhan'da gördüm. Birileri, sitelerimizi Google'da nasıl daha üst sıralara yerleştirebileceğimizi bulmuş. Ben geçen aralıktan beri bu anlatılanı bilmeyerek de olsa yapıyordum. Bazılarınız beğenmiyor ama işte sitenizde gösterişsiz bir "text logo" olmasının faydaları. Google'da "zikzak" kelimesini aratırsanız yaklaşık 20000 site içinden benimki şu anda ikinci ama çoğunlukla birinci sıradadır. Belki Blogger Google'ın malı diye böyle olduğunu sanabilirsiniz. Ama Yahoo'da da "zikzak" kelimesini arattığınızda yaklaşık 40000 siteyi geride bırakıp birinci sıraya yerleşen sayfanın yine bu weblog olduğunu göreceksiniz. Yani kısaca Nilhan'ın anlattığı olay doğrudur...

Panama Kanalı'nın nasıl çalıştığıyla ilgili bir eposta geldi. Ben kanalın işleyişinin nasıl olduğunu yıllar önce bir belgeselde seyretmiştim ve o zamanlar çok ilginç gelmişti. Bildiğiniz gibi bu kanal Atlas Okyanusu'nu ve Büyük Okyanus'u birbirine bağlar. Her iki okyanusu birleştiren kanal gölünün deniz seviyesinden yüksekliği 26 metredir. Peki ama gemiler bu 26 metre yüksekliği nasıl aşıyorlar? Eğer merak ediyorsanız şu küçük flash çalışmalarını izleyin: panama1, panama2, panama3...

Debka isimli İsrail kaynaklı (İsrail istihbaratına yakın olduğu da söylenir) bir site var. Son günlerde yine buradaki bazı yazılar gündeme gelmeye ve ortalığı karıştırmaya başladı. Şu Madrid'teki terör eylemlerinden sonra sıranın hangi şehirde olduğuyla ilgili haberler. İşte bu tartışmalı yazılardan bir süre önce DigiMedya'da okuduğum Fikret Ertan imzalı aşağıdaki yazı (bir bölümü), bu siteyi takip edenlere Debka ve editörleri hakkında bazı bilgiler veriyor...

...Debka.com ya da bu adresteki sayfanın adıyla Debka-File karı-koca iki İsrailli tarafından hazırlanır, yayınlanır. Giora ve Diana Shamis adlı bu İsrail vatandaşları Kudüs’ün French Hill denen semtindeki küçük, mütevazı apartman dairesindeki küçük odadan zaman zaman dünyayı sarsan haberleri, yorumları birlikte kaleme alırlar. Giora ve Diana’ya bu işlerinde sadece iki bilgisayar, bir telefon hattı, bir teknisyen, dışarıdan zaman zaman katkıda bulunan birkaç gazeteci-yazar ve Rio de Janeiro’da yaşayan bir araştırmacı gazeteci yardım eder. Debka.com denen site işte bunlardan ibarettir...

Site, Shamis çifti tarafından tasarlanmıştır. Giora bütün haber ve yorumlara son şekillerini kendisi verir. Site 2000 yılında kurulmuş ve kısa zamanda ün kazanmıştır...

...Bugün 65 yaşında olan Giora Shamis, istihbarat dünyasıyla çocukken tanıştığını söyler ve bunu da ünlü İsrailli casusluk romanları yazarı Yemima Çernoviç ile komşuluğuyla açıklar. İsrail ordusunun zırhlı birliklerinde görev yapan, İbrani Üniversitesi’nde tarih okuduğunu söyleyen Giora dünyanın casusluk üzerinde döndüğüne inanır. Eşi Diana ise Londra doğumlu bir Yahudi’dir ve 15 yaşında İsrail’e göç etmiş, bir süre Kol İsrael (İsrail’in Sesi) radyosunda muhabir olarak çalışmış daha sonraları ünlü İngiliz haftalık haber-yorum dergisi The Economist’e geçmiştir.

Karı-koca yıllarca The Economist’te birlikte çalıştıktan sonra bir anlaşmazlık sonucu 1987’de dergiden ayrılır, başka yayın kuruluşlarında çalışırlar. Giora Shamis bir ara US News and World Report adlı Amerikan haber-yorum dergisinde çalışır ve burada yazdıklarıyla dünyayı ‘İslami köktendinciliğe’, bunun tehlikelerine karşı uyarmaya çalışır.

Giora ve Diana anlattığım bu uzun gazetecilik yılları sırasında tanıştıkları sayısız önemli insanın bugünkü Debka.com’un haber kaynakları olduğunu söylerler ve bu insanlardan aldıkları bilgilerinin tamamına yakınının doğru olduklarını açıklamaktan çekinmezler. Dolayısıyla Shamis’ler sitelerinde çıkan haberlerinin doğruluğunda sürekli ısrar ederler ve bu haberler yanlış çıktıklarında bile geri adım atmazlar. Debka.com ve sahipleri işte böyledir...

...İtibarlı İsrailli güvenlik ve istihbarat kuruluşları siteyi dikkate almadıklarını, sitenin ara sıra bakılan bir site olmaktan başka bir site olmadığını, sitenin başka önemli, ayırıcı bir özelliğinin bulunmadığını söylüyorlar...

Biz de Debka.com’u fazla ciddiye almasak iyi olacak...


Agent44.net - The Art of Jake Parker
Agent44.net... Bu web sitesinde Jake Parker'ın çalışmaları (sketchbook, artwork, comics) bulunuyor. Biyografisinde yazılanlara göre, kendisi Disney gibi şirketler için çizimler yapıyormuş. Benzer sitelerde olduğu gibi, site aracılığıyla beğendiğiniz çizimlerin t-shirt üzerine basılmış halini satın alabiliyorsunuz. Ayrıca linkler bölümünden de bazı kaliteli sitelere ulaşabilirsiniz. Tavsiye ederim. Çizimleri güzel...

Devletin topladığı vergiler nereye gidiyor? İşte güzel bir örnek. Devlet memurlarına bildikleri her yabancı dil için para ödeniyormuş. Bulgaristan'dan göç eden tanıdığımız bir aile var. Karı ve koca öğretmen. Bulgarca, Rusça ve İngilizce bildikleri için para alıyorlarmış. Hadi bakanlıkta veya ilgili bir yerde çalışsalar anlayacağım ama bir ilkokul ve bir meslek lisesi öğretmeninin Rusça veya Bulgarca bilmesinin devlete ve halka ne gibi bir faydası olabilir ki? Benden vergiyi toplasın, onlara versin. Oh ne güzel...

Benzer bir durum daha var. Memurlar emekli olurken yolluk adı altında bir miktar para alıyorlar. İkamet ettiğin yeri ne kadar uzak gösterirsen o kadar fazla alıyorsun. Mesela Edirne'de oturan biri ikamet adresi Rize yazıyor ve parayı götürüyor. Devlet ne yapıyor, hiç araştırma yapmadan beyan edilen adresi doğru kabul ediyor. Bu yanlış bildirimi bizim tanıdığımız neredeyse herkes yaptı. Milli Eğitim'in ve Emekli Sandığı'nın başındaki kişiler de memuriyetten geldiği için bu durumu bilmemelerine imkan yok. Bugüne kadar bu saçmalığa niye bir çözüm bulunamadı bilmiyorum ama artık bu sorunu mutlaka halletmeliler. Öyle para için habire halkın kapısını çalmakla işler yürümüyor...

Yine benzer bir durumu 26 Ekim 2003 tarihli yazıda da yazmıştım. Zamanınız varsa oraya da bir bakın...

Paralel

Dikkatlice bakın... Küçük karelerin oluşturduğu sıraların hepsi yatayda birbirine paralel...

Ben, bu din adına terör eylemleri yapan teröristlerin mantığını da anlayamıyorum. Bir El-Kaide yöneticisi, İngiltere'deki bir gazeteye Madrid ve İstanbul patlamalarını kendilerinin yaptığını anlatan bir email göndermişti. Emailde, İstanbul'da sadece üç kişinin öldüğünü, bunun Allah'ın böyle istemesi sonucu olduğunu söylüyordu. Tam bir saçmalık. Ben bu adamın Müslüman olduğundan bile şüphe ediyorum. Mesela sen elindeki silahla birinin kafasına kurşunu sıkınca da mı Allah'ın işi bu? Kesin öyledir. Yoksa Allah sana o tetiği çektirmezdi değil mi? Ne güzel iş. Bir bebeği boğazla, birine tecavüz et, o da Allah'ın işidir zaten. Yazık ya. Nasıl İslam anlayışıdır bu?..

Biliyorsunuz, Madrid'teki patlamalardan sonra hükümet seçimleri kaybetti. Halk hem El-Kaide'yi İspanya'ya çeken hem de kendisine seçimlerde avantaj sağlamak için patlamaları ETA'nın yaptığını ısrarla savunan hükümetten intikam aldı. Haberlerde, bir İspanyol seçmeni "aslında oy kullanmayacaktım ama Aznar hükümetinin bize yalan söylediğini düşündüğüm için onlara karşı oy kullanacağım" diyordu. Birkaç gün sonra da seçimlerde hükümet kaybetti ve yeni başbakan olacak parti lideri Irak'tan İspanyol askerlerini çekeceğini söyledi...

Şimdi bu gelişmeler, bence terör olayları için çok kötü bir örnek teşkil ediyor. İspanya'da halk çok kötü gaza geldi. Hükümetin yanlışlarını son üç günde mi anladılar? Terör örgütleri artık herhangi bir ülkedeki seçimler öncesi bu tür saldırılar düzenleyebilir. İstemedikleri bir yönetimin açıklarından yararlanarak, bir dizi terör olayına girişip halkı etkileyerek istediklerine ulaşabilirler. Belki daha sonraki yıllarda da bazı ülkelerin iç işlerine bile karışabilirler...

Babamlar dün marketten Piyale marka bir büsküvi almışlar. Paketin üzerindeki bol parça kuru üzümlü bisküvi resmine özenmişler. Akşam paketi açınca ve içinden çıkanı görünce sinir oldular. Bisküvinin, paketin üzerindeki resimle alakası yoktu. Kuru üzümleri, sanki ufalanmış bir nane gibi ufacık ufacık bisküvinin üzerine serpiştirmişler. Yani sonuç olarak tüketiciyi yanıltıcı bir paketleme yapmışlar. Üreticilerin tüketicilere neden böyle sahtekarlıklar yaptıklarını anlamıyorum. Biz ilk defa Piyale marka bir bisküvi aldık ve bu olaydan sonra artık bir daha Piyale marka bir şey alırken "acaba paketin dışında anlatılan ürünle paketin içindeki aynı şey mi" diye düşüneceğiz. Zaten Piyale olarak bisküvi sektörüne yeni girmişsin, böyle mi isim yapacaksın. Elindeki markanın imajını zedelersin o kadar. Bu arada Piyale paketinde de "SA" amblemi vardı. Sakıp Sabancı'ya ve grubuna da yakıştıramadım bu saçmalığı. Acaba içlerinde hala böyle kazanılacak üç beş kuruşun hesabını yapanlar var mı?..

Hayvanat bahçesinde yeni doğan kaplan yavrularının bir yıllık gelişimini anlatan bir belgesel seyrettim. Bir tanesi bembeyazdı ve yaşıt olmalarına rağmen cüssesi diğer kardeşlerinin neredeyse iki katıydı. Bakıcılarıyla, çocuklarla ve diğer hayvanlarla oyunlar oynuyorlardı. Hepsi evcilleştirilmişti. Hatta beyaz olan uyurken bile yanında çocuk gibi kalan bakıcısına sarılıp yatıyordu. Çok hoşuma gitti. Şimdi eve, bir Alaska kurdunun yanısıra bir tane de beyaz kaplan yavrusu almak istiyorum...

Geçen akşam yayınlanan bir dizide iki kişi bir adamı kovalıyordu. Ellerindeki silahla kovaladıkları adama ateş ederken de sürekli "dur kaçma, dur" diye bağırıyorlardı. Sadece bu dizide değil, diğer dizi ve yabancı filmlerdeki kovalamaca sahnelerinde de sık sık "dur kaçma" benzeri sözler söyleniyor. Yahu akıl var mantık var, adam niye dursun. Beni de biri ateş ederek kovalasa ben de kaçarım. Nasıl senaryo yazıyor bu senaristler anlamak mümkün değil. Acaba bu "dur kaçma" sözü kovalamaca sahnelerinde mutlaka olması gerekenlerden biri mi?..

Deep Yacht Party... İstanbul'un en genç ve en büyük yat partisine hazır mısınız? 5 saatlik dev bir organizasyon. 8000 Watt dev ses sistemine, 45 metre uzunluğa, 11 metre genişliğe sahip, İstanbul'un en büyük yatlarından birisi (resim1, resim2, resim3)... House, techno, club türlerinin yanı sıra yabancı popüler parçaların remixleri. İlk içki ücretsiz; yerli yada yabancı, seçim sizin. Güvenlik ekibi eşliğinde özel bir eğlence ortamı. Party sırasında davetliler sigortalı olacaktır...

15 Mayıs 2004
Saat 19.00'da Kabataş İskelesi'nden kalkış.
Saat 24.00'da Kabataş İskelesi'ne yanaşma.
Biletler: 30.000.000- TL. / Tek Kişi
Sınırlı sayıdaki biletler ve rezervasyon için;
yacht@dipnot.org / 0532 397 65 25

Bu haberi Milliyet Gazetesi'nde gördüm. Bayhan'a, Caner'e veya Tülin'e oy vereceğinize TEMA'ya katkıda bulunun. Dikili bir ağacınız olsun...

Bir karış toprak daha kaybetmemek için 7 Mart'ta milyonları ekran başına toplayan TEMA Vakfı, "Toprakla Dayanışma için Bir Milyon Fidan" kampanyası kapsamında 1.5 trilyon bağışa ve 566.145 ağaca ulaştı. Kampanya halen devam ediyor. Bağış yapan kişi ve kuruluşların isimleri "www.tema.org.tr" adresinde ilan ediliyor. Turkcell telefonlarınızda "TEMA" yazıp 3464'e kısa mesaj göndererek bir fidan (2.5 milyon TL) dikebilir veya Akbank, Garanti Bankası, İş Bankası ve Vakıflar Bankası'nın Levent şubelerine bağışta bulunabilirsiniz...


Yönetici, apartmanın girişine "posta kodumuz değiştirilmiştir" diye bir yazı asmış. PTT'nin sitesinden kontrol ettim, gerçekten de değiştirilmiş. Eğer yeni kodunuzu bilmiyorsanız şuradan öğrenebilirsiniz...

Bu arada, bu kodlar niye değiştiriliyor ki? Gözümden kaçmış olabilir, ama PTT'nin sitesinde herhangi bir değiştirilme sebebine rastlayamadım. İnsan bir sürü yere adresini veriyor. Posta kodunun, posta dağıtımını ne kadar etkilediğini bilmiyorum ama belki de şimdi bize ulaşması gereken önemli bir belge başka bir bölgeye gidecek ve kaybolacak... Zaten bu eski PTT'nin ve şimdiki Telekom'un numara değiştirme huyu da çok meşhurdur. Bulunduğum şehirdeki telefon numaraları 15 sene içinde 5 veya 6 defa değiştirildi. Telefon defterinin halini görseniz ne demek istediğimi anlarsınız...

UEFA'nın web sitesindeki UEFA Magazine'de Gençlerbirliği haftanın takımı seçilmiş. Zaten bunu bugün bütün gazeteler de yazdı. Orada ilginç olan şey, söylemekte zorlananlar için, Gençlerbirliği'nin "Gench-ler-beer-ly" diye telaffuz edildiğinin de belirtilmiş olmasıydı...

CHP'nin yerel seçimler için kullandığı afişlerde kaç tane ok var? Hiç dikkat ettiniz mi? Sayın bakalım. Buradakilerde tam tamına 5 (yazıyla beş) tane ok var. Bugün bütün afişleri teker teker değiştiriyorlardı... Komik... Bu olay Galatasaraylı Sabri'nin formasındaki "Sarbi" yazısına benzedi. Hani gazeteler "eskiden tarih yazardı, şimdi ismini bile yazamıyor" diye manşet atmıştı...

Çok alakası yok ama aşağıdaki yazıyı yazınca, bazı yabancı ülke televizyonlarındaki uygulamalar aklıma geldi. Mesela Macar televizyonlarının hepsinde sol alt köşede yuvarlak içinde, programın hangi yaşın üzeri için uygun olduğunu belirten 12, 16, 18 gibi sayılar; Polonya'daki programlarda da renkli kutucuklar var. Macaristan'da bütün program boyunca, Polonya'da ise mesela bir cinayet, öpüşme, kavga veya patlama sahnesinden hemen on - on beş saniye önce bu işaretler çıkıyor. Haber bültenleri, belgeseller ve çizgi filmler de buna dahil. Mesela belgesellerde bir hayvan diğer bir hayvanı yemeden veya ölü bir hayvan görüntüsü gösterilmeden önce...

Adrianlafond.com... Bir grafik tasarımcıya ait olan bu kişisel siteyi yanlış hatırlamıyorsam Shockhaber'de görmüştüm. Nahnu'da da görünce ben de yazayım bari dedim. Güzel ve ilginç bir site. Ben siteyi açtıktan bir süre sonra oradaki dişi yaratıkların hepsi öldü ve sadece iki tane azgın erkek yaratık kaldı. Zavallılar, tek başlarına halen öylece ekranda dolaşıyorlar...

Dün bütün gece rüyamda lisede bir yürüyüş için hazırlandığımızı gördüm. Üzerimizde formalar, başımızda beden öğretmeni prova yapıyoruz. Katılmak istemiyordum ama zorla yürütüyorlardı. Tam bir saçmalık. Sizi bilmem ama ilkokul, ortaokul ve lisede bizi bıktırmışlardı. İlkokul 4'ten lise 2'ye kadar karda, yağmurda, sıcakta her olaya bizi göndermişlerdi. Cumhuriyet Bayramı, şehrin kurtuluşu, 23 Nisan, 19 Mayıs, açılışlar, önemli birinin gelmesi... Yani hepsine... Bir keresinde etrafta kar varken, bir yerin açılışı için bizi dışarıda üzerimizde palto yokken saatlerce beklettiklerini hatırlıyorum. Neden mi? Palto giymek yasakmış. Kaymakamın karşısında illa tek tip kıyafetle duracağız yani. Büyük şehirlerde bu işler için gönüllüler seçiliyormuş ama bizde okuldaki öğrenci sayısı az olduğu için herkes bütün etkinliklere katılmak zorundaydı. İnsan bir süre sonra sıkılıyor ve sinir oluyor, her şey angarya gibi geliyor. Mesela ben hiçbir zaman doğru dürüst bir 23 Nisan veya 19 Mayıs geçirmedim. Neymiş, çocuk ve gençlik bayramıymış. Elalemin içinde iki üç salak hareket yapınca mı ülke sevgisi kazanacak çocuklar? Onun yerine yararlı etkinlikler yapılsa olmaz mı? Bu yapılanın Cumhuriyet'e, Atatürk'e ve Türk Milleti'ne katkısı ne ki? Bazen röportajlarda 23 Nisan'da ve 19 Mayıs'ta ne olmuştu diye sorulunca bazı kişiler saçmalıyor. Bence hiç şaşırmamak gerekir. Günün anlamını ve önemini unutturursan olacağı budur. Her sene sadece bir okul gösteri düzenlese olmuyor sanki. Her bayramda beş para etmez kıyafetler alıyoruz, bayramda giydikten sonra kenara koyuyoruz ve bir daha giymiyoruz. Sanki herkesin bütçesi buna uygun. Hem bir de dayak konusu var. Hareketleri düzgün yapamayanları ve gürültü yapanları herkesin görebileceği bir yere çıkartıp tokatlıyordu geri zekalı hocamız. Ama kimse bir şey yapamaz buna. Böyle gelmiş böyle gidecek anlaşılan. Zaten değiştirmeye çalışanlara, olmasalar bile, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı denileceği kesin. Arasıra televizyon seyrederken bayramlarda hareketler esnasında çalan müziklere denk geliyorum. İnanın kalkıp o hareketleri yapmamak için kendimi zor tutuyorum. Nasıl şartlandrmışlar görün işte...

CINE5'teki yemek programında söylenmiş. Sarımsak basur için bire birmiş. Kızdırılıp malum bölgeye sürülünce iyi geliyormuş ve bu kanıtlanmış. Çok ilginç geldi. Daha doğrusu bunu nasıl bulduklarını merak ettim. Şimdilerde sarımsağın içindeki maddeleri bilebiliriz ama peki ya geçmişte. Acaba deneye deneye mi bulmuşlar. Yani önce elma püresini kızdırıp sürmüşler, olmayınca da armut, kabak, patates, soğan, en sonunda da sarımsak mı denemişler. Gerçekten ilginç... Adam, doktor tavsiyesi olmadan bunu denemeyin de demiş. Aman dikkat. İyileşeyim derken sakın bir tarafınızı yakmayın. Pişen sarımsak kokar mı kokmaz mı bilmiyorum ama, demek birinin sarımsak kokması için o sarımsağı yemesi gerekmiyormuş...

Bugünkü gazetelerde aşağıdaki gibi bir haber vardı. Aslında bu uygulama spama karşı caydırıcı olabilir. Ama bence kimse bir eposta için bir cent bile ödemek istemez. Toplu gönderimlere ücret uygulanması belki daha mantıklı olabilir. Gerçi ne yapılırsa yapılsın spam yapanlar yine bir yolunu bulur...

Şirketinin anti-spam stratejisinin ayrıntılarını anlatan Bill Gates, elektronik postanın ücretsiz olması nedeniyle bu kadar çok spam mesaj ortaya çıktığını belirterek, normal posta servisini örnek gösterdi. Gates, "Eğer posta servisi ücretsiz posta dağıtsaydı, posta kutumuz kesin daha fazla kredi kartı teklifi, piyango, reklam ve süpermarket bildirileriyle dolar taşardı. İşte bu nedenle bu kadar çok spam alıyoruz" dedi.

Her gönderilen elektronik posta karşılığında çok küçük de olsa bir meblağ ödeyerek, spam yığınlarının önüne geçilebileceğini savunan Bill Gates, spam'le mücadelenin gelecekte daha da önem kazanacağını belirtti.

E-posta başına ödenecek 1 cent ya da daha düşük tutarın ev kullanıcıları için fazla önemli olmadığı, ancak reklam amacıyla her gün binlerce e-posta atanlar için caydırıcı olabileceği savunuluyor. Çok az da olsa bir ücret ödemek yerine göndericinin iyi niyetini sınamak için çözümü 10 saniye sürecek bir matematik sorusu sorulabileceğini ve böylece pul satın alınmış kabul edilebileceğini ifade eden Microsoft yetkilileri, bu sayede iletişimde demokrasi ilkesine de saygı gösterilmiş olacağını kaydetti.

İnternet uzmanları, elektronik postayı ekonomik çıkar haline dönüştürmenin iletişim demokrasisine zarar verebileceği uyarısında bulunuyor.


Afghan Women's Liberation

Mike Flugennock's Mickey'zine!... Bu siteyi mutlaka ziyaret edin. Çok hoş ve kaliteli siyasi içerikli posterler var. Boyutları biraz büyük olsa da indirmeye değer. En azından top10 bölümüne bakın...

Şurada, bir dijital fotoğraf makinesi alırken hangi özelliklere dikkat edilmesi gerektiği, bu özelliklerin tek tek ne anlama geldiği ve tercih edilmesi gerekenler kısaca anlatılıyor. Bu konuda herhangi bir fikri olmayanlar için yararlı olabilir...

Sanırım aşure ayındaymışız. Bir haftadır her gün birileri aşure getiriyor. Genelinin şekeri az olsa da, bu sene getirilen aşureler fena değildi. Yani bir aşure hastası olarak tatmin oldum. Ama fikrim yine değişmedi. Aşureyi kimse annemden ve annemin yeğeninin eşinden daha güzel yapamaz. Zaten bu ikili ne yemek yaparsa yapsın herkes bayılıyor. Annem aşure tarifini lokantası olan bir arkadaşından almıştı. Aşure de lokantanın çok tutulan bir ürünüymüş zaten. Kimseye tarifini kolay kolay vermiyorlarmış. Neyse, aşureyle ilgili bir de şu var. Geçen gün bir komşu elinde tepsiyle geldi. Tepsideki sekiz kasenin ikisi doluydu. Ben de bu kalan iki kasenin ikisini de kaptım. Kadın hiçbir şey demedi. Ama daha sonra her daireye birer kase aşure dağıtıldığını öğrendim. Biraz ayıp oldu ama ne yapayım, aşure görünce kendimi kaybediyorum. Hem o da "bir tane al" deseymiş...

Son yıllarda ekmeğin tadı ve kıvamı iyice bozuldu. Doğru düzgün bir ekmek bulamaz olduk. Bizimkiler dün bir fırında Trabzon ekmeği diye bir ekmek çeşidi görmüşler ve malesef alıp eve getirmişler. Babam, Karadeniz yöresinin ekmekleri güzel olur diyordu. Zaten arasıra İstanbul'da da araba arkalarında iri somunlar halinde Trabzon ekmeği satıldığını görüyordum. Gerçekten Trabzon ekmekleri güzel mi olur bilmiyorum ama hayatımda böyle iğrenç bir ekmek yememiştim. Sanki hamuruna boza dökülmüş gibi ekşi kokuyordu. Tadı da bir garipti. Yani yenecek gibi değildi. Torbasının üzerindeki son kullanma tarihinin geçmemesine rağmen, tahminimce ekmek bozuktu. Bozuk değilse de, sanırım Trabzonlular'ın damak tadı benimkinden biraz farklıymış...

Alakası yok ama, çocukluğumda başıma daha iğrenç bir olay gelmişti. Aldığım Şifa marka sade gazozun içinden fare pisliği çıkmıştı...

Gazetede yazıyordu. Serbest kalırsa Abdullah Öcalan'ı askere alacaklarmış. Aslında serbest kalmasını beklemeden askere alsalar daha iyi olur. Yoksa hiçbir zaman askere gidemeyecek. Bu adamı biraz da askerlerin eline vermek gerek diye düşünüyorum. Askerlerin, bu soysuzun suyunu çıkartacağını biliyorum. Dağlarda biraz terörist kovalarsa belki kendine gelir. Devlet olarak İmralı'da, Avrupa sevdası yüzünden zaten herife hiçbir şey yapamıyoruz. Adam, hücresinden terör örgütünü yönetmeye devam ediyor. Gencecik insanlara da hala yazık oluyor...

Neredeyse 6 veya 7 senedir hiç vesikalık fotoğraf çektirmemişim. Dün lazım oldu ve yine eskilerden bir tane verdim. Fotoğrafataki görüntüme artık tam olarak benzemememe rağmen herhangi bir sorun çıkmadı. Neden bilmiyorum ama yenisini çektirmektense sürekli eski fotoğrafı çoğaltmak daha kolay geliyor. Yani hatırladığım kadarıyla zamanında öyle yapmıştım. Belki de o sıralar çoğaltmak daha ucuza geliyordu. Neyse, artık yenisini çektirmem gerek, zaten eskiler de bitti...

Antucom'da yazan arkadaşa bayıldım. Keşke yazılarına devam etseydi. Ya da iletişim için bir e-posta adresi bıraksaydı. Stadyum'da da yazmasını gerçekten çok isterdim...

Kıbrıs müzakerelerinde Türk tarafı bana göre acınacak bir halde. Neyin pazarlığı yapılıyor biliyor musunuz? Adamlar şu kadar toprak, şu kadar mal isteriz diyor, biz o kadar veremeyiz ancak bu kadar verebiliriz diyoruz. Bu vahim durumun nedeni yıllar boyunca süre gelen başarısız Türk politikalarıdır. Diplomaside, 30 yıl boyunca Rum tarafının sürekli istediği gibi isteyeceksin. Gün gelir eğer karşı tarafın gücü yoksa senin ve diğer ülkelerin taleplerini karşılamak zorunda kalır. Bakın etrafımıza, acaba bizden toprak talep etmeyen ülke var mı? Biz niye hiçbir şey istemiyoruz? Atatürk yurtta barış, dünyada barış derken bunu kastetmedi ki. Eğer o günlerde de bugünkü zihniyet var olsaydı Hatay'ı rüyalarımızda bile göremezdik. Yıllar boyunca gitgide büyüyen sorun en sonunda, Kıbrıs politikasını onaylamasam da, bu hükümetin başını ağrıtacak gibi geliyor. Öteki partiler sanki bu olayda hiç suçları yokmuş gibi sadece geyik yapıyorlar. Çözüm yolu göstermeden sadece eleştiriyorlar, yapıcı değiller. Kafaları ancak dandik bir Temel Reis çizgi filmi yapmaya çalışıyor, o kadar. Ama bu halkın gözünden kaçmıyor. 1970'lerden bugüne kadar iktidara gelen diğer partiler, peki siz ne yaptınız? Rumların Avrupa Birliğine girip Ankara'da büyükelçilik açacağı günü mü beklediniz? Artık Türkiye Avrupa Birliği'ne girmeyi gerçekten istiyorsa her ne pahasına olursa olsun anlaşmak zorunda kalacak, ya da anlaşmayıp Avrupa defterini kapayacak. Sakın Avrupa Birliği'ne giriş kriterlerinde Kıbrıs yoktu deyip kendinizi kandırmayın. Eğer çözüm olmazsa Rum ve Yunan ikilisinin bizi veto edeceği zaten kesin?..

Keşke zamanında Kıbrısın tümünü işgal etseydik. İşi yarıda bırakmanın sonucu bunlar. O günlerde büyük zorluklara rağmen garantörlük haklarımızı kullanarak bu dediğimi yapıp, daha sonrada Kıbrıs'a belli bir düzen getirip oradan çıksaydık, sorun 1970'lerde çözülebilirdi...



« »


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . BAŞA DÖN . . .

Linkler

Sitenizin ismini aşağıdaki bölümde görmek istiyorsanız, Zikzak'a kalıcı bir link vermeniz ve bunu bir e-posta ile bana bildirmeniz gerekmektedir...

aicis
altiustutasarim
aslicin
bebelog
benhayattayken
blogkardesligi
bloglaralemi
deeperandfaster
ekonomiturk
ellibir
esinperisi
fikirbaz
findikkabugu
geriden
golgelimavi
izlenimler
keditasmasi
limk
mada
mentaldisorder
n
naylondefter
notdefteri
ozgekilicoglu
sosyalmekan
stadyum
sulusepken
taheny
thezgi
turkce

diğer linkler

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . BAŞA DÖN . . .

İletişim

E-posta göndermek için aşağıdaki formu veya zikzakweblog@yahoo.com adresini kullanabilirsiniz...

 

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . BAŞA DÖN . . .

This page is powered by Blogger. Isn't yours?