ZIKZAK WEBLOG: Temmuz 2004



WEBLOG

Zikzak, kişisel bir weblogdur. Okumakta olduğunuz sayfalarda, daha çok site sahibini ilgilendiren konularda yazılar ve linkler bulunmaktadır. Site geneli hakkındaki düşüncelerinizi, önerilerinizi ve isteklerinizi bir eposta aracılığıyla bildirebilirsiniz.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ARŞİV . . LİNKLER . . EPOSTA . . .

Okullarda çocuklara, "yaşlılara saygı gösterin ve onlara yardım edin" deniliyor. İyi güzel de bir şeyi unutuyorlar. Çocukların her gördükleri saçı beyazlamış tonton insana güvenmeleri ve yardım etmeleri güvenli mi? Hırsızlar, tecavüzcüler, sapıklar, teröristler ve katiller de yaşlanmıyor mu? Devir kötü, artık kimden bir kötülük geleceği belli olmuyor. Eğer çocuğum kendini koruyacak kadar büyük değilse ve ben de yanında yoksam, iyi tanımadığım biriyle yaşlı da olsa çok fazla muhattap olmasını istemem... Mesela ilkokula gittiğimiz yıllarda bazı günler evde kardeşimle yalnız kalıyorduk. Günün birinde camdan, iki yaşlı bohçacı kadının binaya girdiğini gördük. İlk önce bizim kapıya geldiler ve "komşu aç kapıyı, kahve içmeye geldik" diyerek ısrarla kapıyı çaldılar. O kadar korkmuştuk ki kardeşimle ilk yaptığımız şey (belki biraz garip gelecek ama) elimize birer bıçak almak olmuştu...


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Kedi demişken... Apartmanın bahçesindeki kedi sayısı da sürekli artıyor. Çoğu yavru 15 kadar kedimiz var. Geçen ay gelen iki kediyi görmelisiniz. İkisi de bembeyaz. Üzerlerinde tek bir leke bile yok. Alt kattakiler bunları ayırt etmek için boyunlarına kırmızı ve mavi kurdeleler takmışlar. O kadar tatlılar ki birini eve alıp bakmayı bile düşünüyoruz... İnşallah manyak biri belediyeye şikayet edip bunları da zehirletmez... Sanırım yazmıştım. Geçen sene bahçede beslediğimiz, aşıları yapılmış ufacık köpeğe zehirli et vererek öldürmüşlerdi...


Hava sıcak diye dün gece pencereyi açıp yatmıştık. Sabah evde feci bir lağım kokusu vardı. Birkaç sene önce Haliç ve çevresi nasıl kokuyorsa aynı öyle bir koku. Herkes, yaklaşık 3 - 4 senedir var olan kokunun kaynağının şehrin hemen yanından geçen dere veya artık şehrin içinde kalmış olan bazı fabrikalar olduğunu düşünüyor. Peki bütün şehir koktuğu için sorunu fark etmemesi imkansız olan belediye ne yapıyor? Ne yaptığını tam olarak bilmiyorum ama sanırım şu aralar köpekleri ve kedileri zehirlemek gibi bu berbat kokudan çok daha önemli bir işleri var...


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

"İnternet, İngilizce'ye bağımlılıktan kurtulacak" başlıklı bir habere rastladım. Güzel bir uygulama gibi görünse de bazı büyük sorunlarla karşılaşılacağı kesin. En azından isim hakkı konusunda karışıklıklar olabilir...

İnternet ortamı İngilizce'ye bağlı olmaktan kurtulacak. İnternetin teknik koordinasyonunu yapan kuruluş olan ICANN (Corp. for Assigned Names and Numbers), gelecekte her ülkenin kendi alfabesini kullanabilmesine olanak tanıyacak bir internet protokolü üzerinde çalışma başlattı.İnternette yer alan habere göre, ''IPv6'' olarak adlandırılan yeni protokol içinde olması planlanan çalışma ile Türkçe'deki ''İ, Ö, Ü, Ç, Ş, Ğ'' harflerinin yanı sıra Çince ve sağdan sola doğru yazılan Arapça gibi diller ve yerel sayıları içeren internet siteleri açılabilecek.Bazı internet analistleri internet adreslerinde Latin harflerinin kullanılmamasının beraberinde çok büyük sorunlar getirebileceğini ifade ederken, karşı görüşteki internet analistleri ise internet ortamının hiçbir dile ya da ülkeye bağımlı olmaması için yeni çalışmanın büyük önem taşıdığını ifade ediyorlar.


Türkiye'de yıllardır oynayan yabancı futbolcuların niye Türk vatandaşı olmadığını (veya olamadığını) merak ediyorum. Bazı ülkelerde, futbolcunun yabancı oyuncu statüsünden çıkması için sadece 3 - 4 sene o ülkede oynaması yetiyor. Ülkemizdeki durum nedir bilmiyorum ama Türk vatandaşı olmanın biraz zor olduğu anlaşılıyor. 10 sene Türkiye'de oynayan oyuncular bile hala yabancı statüsünde bulunuyor. Bence kulüpler, Avrupa Birliği vatandaşı oyuncularını Türk satatüsünde oynatmaya çalışacaklarına, yıllarca kadrolarında bulunan futbolcuların Türk vatandaşlığı kazanmalarını sağlamalılar. İspanya'da Nihat, İtalya'da da Emre senelerdir Avrupa Birliği vatandaşı statüsünde oynuyorlar. Artık bizde de benzer bir uygulama gündeme gelmelidir. Bence Türkiye için 5 veya 6 sene sınırı uygun olabilir. Mesela Saidou ve Ahmed Hassan gibi oyuncular artık yabancı sayılmamalı...


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

İtalyan kanalı Rai Due'de Vinx Club adında bir çizgi filme rastladım. Karakter çizimleri falan hoşuma gitti. Google'da aratınca da şu iki resme rastladım: Resim 1, Resim 2... Bir de şöyle bir site var...


Geçen hafta Milliyet'te gıda maddeleriyle ilgili bir yazı dizisi vardı. Bu yazı dizisinin bir bölümünde, büyük bir çoğunluğun tercih ettiği ve severek tükettiği odun fırını ekmeğinin sağlıksız olduğu ve üretiminin 1970'lerde yasaklandığı yazılıydı. Yanan odunla temas halinde olduğu için kanserojen maddeler içeren bir ürünün yasaklanmasına rağmen hala üretilmesi gerçekten komik. Suç kanunlara uymayan üreticilerde de olsa, çıkardığı kanunlara uyulup uyulmadığını denetlemeyen devletin de olayda sorumluluğu var. Bence devletin işi sıkı tutmasıyla, üreticiler yine aynı tip bir ekmeği, üretim yöntemlerini ve araçlarını değiştirerek yapabilir. Milyonlarca üniversite mezununun olduğu bir ülkede, değişik bir alet ve üretim metodu geliştirilemez mi? Hem bu ekmek yasaklandıysa benzer şekilde üretim yapan lahmacun ve pide satan işletmeler ne olacak? Mutlaka ateşin yanında pişen lahmacunda da kanserojen maddeler olmalı. Yoksa onlar da mı yasak?..


Bu akşam Sakarya'da bir tren kazası oldu. Geçenlerde hizmete sokulan hızlı trenin raydan çıkması sonucu onlarca vatandaşımız öldü... Kazanın sebebi henüz bilinmiyor ama daha birkaç hafta önceki bir konferansta, bir üniversite öğretim üyesinin ulaştırma bakanına yaptığı uyarılar akla geliyor. Bu kişi rayların ve alt yapının bu hızdaki seferleri kaldıramayacağını belirterek, her an büyük bir kaza olabileceğini söylemişti. Bakandan gerekli incelemelerin yapılmasını ve seferlerin hemen durdurulmasını istemişti. Bakan da "uyarılarınızı dikkate alacağız" demişti... Zaten durum benzeri her konuda da aynı değil mi? Şehir kurarız, alt yapısını yapmadığımız sonra aklımıza gelir. 100 milyon dolara koca bir stat yaparız, yolunu yapmayı unuturuz. Pislik içindeki nehirleri ve sahilleri temizleriz ama buraları kirletenlere dokunmayız. Eğer bu kaza raylardan ve hızdan kaynaklandıysa, ülkemizdeki yetkililerin uyarıları ne kadar ciddiye aldığı ve insan hayatına verdikleri değer gayet güzel anlaşılacak... Bir de şu sıralarda televizyon kanallarında bir sabotaj söylentisi dolaşmaya başladı... Allah ölenlerin yakınlarına sabır versin...


Gazetede Transformers'ın sinemaya aktarılacağıyla ilgili bir haber gördüm. Keşke benzer bir çizgi film olan Robotech'in de filmini yapsalar. Bence Transformers'dan daha ilginç olur...

...'90'lı yılların hit çizgi filmlerinden 'Transformers' sinemaya aktarılıyor. Gelecek hafta resmi olarak açıklanması beklenen filmin yönetmenliğini 'sinemanın harika çocuğu' Steven Spielberg, yapımcılığını da Don Murphy ve Tom DeSanto üstlenecek. Filmin haklarını elinde bulunduran Hasbro şirketi ise hakları New Line ya da Dreamworks'e vermek konusunda kararsız olsa da dedikodulara göre Spielberg'le yapılan toplantıdan sonra filmin haklarının Dreamworks'e verileceği kararına varmış. Çizgi film, Cybertron gezegeninin Unicron tarafindan tehdit edilmesiyle dünyaya gitmek zorunda kalan ve dünya koşullarına ayak uydurabilmek için yeteneklerine göre değişik araçlara dönüşebilen robotların maceralarını anlatıyordu....


...Fransa'da düzenlenecek 'Nontron Folklor Festivali'ne davet edilen Anadolu Folklor Vakfı Samsun Grubu üyeleri, beklemedikleri bir sürprizle karşılaştı. Gençlere 'Türkiye'nin ekonomisi iyi değil. Geri dönmezler' denilerek, vize verilmedi...

Haberin devamı şurada... Bu tip olaylar sadece bizim Türk milletinin başına mı geliyor? Gerçekten merak ediyorum. Daha geçen ay Bush'un koruması bir bakanımızın avucunun içini aramıştı. Geçen günlerde de Erdoğan'ın Fransa ziyaretinde kendisine camı çatlak bir makam aracı tahsis edilmişti. Sonrada (doğru mu değil mi tam bilmiyorum) evrak çantası polisler tarafından aranmak istenmişti. Futbol milli takımımızın İngiltere ve Letonya maçlarından önce de oyunculara, köpeklerle uyuşturucu madde araması gibi saçmalıklar yapılmıştı. Bunların yanında milli marşımız okunurken yapılan saygısızlıklar da var. Bir de meşhur kafaya çuval geçirme olayı... Peki bizimkiler ne yapıyor. Hep alttan alıyorlar. Elalem de nasıl olsa tepki falan göstermiyorlar diye benzer uygulamaları sürdürüyor. Bakalım bu tip olaylar daha ne kadar devam edecek...


Geçen gün DeutschWelle'de Bulgaristan hakkında bir haber vardı. Bulgaristan'a gelen turist sayısı (tam anlayamadım, belki de sadece deniz turizmi için) bu sene 3 milyonu bulmuş. 500 bin civarında da Alman gelmiş. Televizyonda Bulgaristan'ın sahil kesimindeki tesisleri görünce ve bizim Karadeniz bölgesindeki deniz turizmini düşününce insan üzülüyor. Adamlar güneyimizdeki tatil köylerine ve otellere benzer tesisler yapmışlar. İspanya ve benzeri pahalı ülkelerle rekabet için fiyatları da düşük tutmuşlar... Bakalım bizim yatırımcılar Karadeniz'i ne zaman keşfedecekler... Mesela Kırklareli'nin veya benzer illerin sahil şeritlerinde de benzer tesisler yapılabilir. Kuzey kıyılarımıza da 3 - 5 milyon turist gelse hiç fena olmaz...


Dün televizyonda, Türkiye'de korunması gereken 9 sulak alandan biri olan Bursa'daki Ulubat Havzası'nın bir bölümünün sanayi bölgesi yapılacağından bahsediliyordu. Bu haberi görünce Ergene Nehri'ndeki rezalet aklıma geldi. Trakya'daki sanayileşme arttıkça, nehirden su yerine sanki (abartmıyorum) petrole benzeyen siyah bir madde akmaya başladı. Benim çocukluğumda nehirde kaplumbağlar ve balıklar vardı. Koku falan da yoktu. Bundan 50 sene önce de şu an yüksekliği bir karış kadar olan derelerde kol kadar balıklar avlanıyormuş. Zaten daha önceleri de bu ovalık alanlar ormanmış. Mesela şimdi orman olmayan bir köyün olduğu bölgeye domuz ormanı derlermiş... Yazık, çevreyi mehfediyoruz. Üç beş kuruş fazla kazanmak için adamlar fabrikalara arıtma tesisi yapmıyorlar. Yapsalar bile çalıştırmıyorlar. Neyse ki son zamanlarda Ergene Havzası için bir koruma programı başlatıldı. Belki ileride her şey eski haline döner...


Çevre kirliliğine, iklim değişikliklerine ve dünyamızın hassas dengesinin bozulmasından kaynaklanan tabii afetlere dikkat çekmeye çalışan Gezegenimiz.com adında bir siteye rastladım. Gazetelerden ve bazı haber sitelerinden, kendi içeriklerine uygun haberleri alarak arşivliyorlar. Benzer konuları takip edenlerin işini kolaylaştıracak bir site...


Son birkaç yıldır her şeyi sürekli erteler oldum. Şimdi uğraşamam, sonra yaparım, acelen ne, boşver... Sonra ne mi oluyor? Elim ayağıma dolaşıyor. Son gün sendromu... Çok kötü bir alışkanlık olduğunu biliyorum ama kendimi tutamıyorum. Her defasında aynı lafları ediyorum. Bu sefer zamanında yapacağım diyorum, sonra yine her şeyi son güne bırakıyorum. Aslında tembel falan da değilimdir. Sanırım zamanla biraz üşengeç oldum... Mesela site tasarımını değiştireceğimi söylemiştim. Bugün yarın diye diye kaç ay geçti. Henüz başlayamadım bile... Şu zamana kadar herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadım ama günün birinde üşengeçlik yüzünden başıma bir iş gelecek. Keşke kötü bir şey olmadan akıllanabilsem...

Yahoo, Gmail'den geri kalmamak için YahooMail'in ücretsiz e-posta alanını 100MB'a çıkarmıştı. Microsoft Hotmail'de bu modaya uyarak e-posta alanını 2 MB'dan 250 MB'a çıkaracakmış. E-postalara da 10 MB'lık dosya ekleme imkanı sunacakmış. Ayrıca MSN Hotmail müşterilerinin tümüne de ücretsiz virüs koruma ve temizleme hizmeti verecekmiş. Daha önce gelen e-postalar Microsoft tarafından taranıyor ve kullanıcıya virüslü olanları silme seçeneği sunuluyordu. Ancak bundan sonra firma e-postalarını tarayıp, virüslü olanları temizledikten sonra kullanıcının mesajı açabilmesini sağlayacakmış. Daha önce bu hizmetten sadece ücretli aboneler yararlanabiliyordu... Geçen gün gazetede konuyla alakalı bir reklam vardı. Hotmail.com.tr'nin sunduğu 2 GB'lık kapasiteye, gazete bayilerinden temin edebileceğimiz 3 aylık üyelik kartıyla sahip olabilecekmişiz. Bu iş için kart almak bana biraz komik geldi. E-posta servisleri kapasite arttırımına giderken, süresi sınırlı böyle bir servisten kim yararlanmak ister ki? Com.tr uzantısının kullanıcılara çok mu cazip geleceği düşünülüyor?..

Bazı takımların yöneticileri ve taraftarları tutukları takımı Türkiye'nin en büyüğü zannediyorlar. Büyüklük yapılan transferlerle ve şişirilen taraftar sayısıyla ölçülemez. İşte kazanılan kupalar. Kimin ne olduğu kolaylıkla anlaşılıyor...

UEFA Kupası: Galatasaray (1)
Süper Kupa: Galatasaray (1)
Türkiye 1. Ligi: Galatasaray (15), Fenerbahçe (15), Beşiktaş (10)
Türkiye Kupası: Galatasaray (13), Beşiktaş (5), Fenerbahçe (4)
Cumhurbaşkanlığı Kupası: Galatasaray (10), Beşiktaş (7), Fenerbahçe (6)
Başbakanlık Kupası: Fenerbahçe (8), Beşiktaş (6), Galatasaray (5)
TSYD Kupası: Galatasaray (12), Fenerbahçe (12), Beşiktaş (12)

The Art of Kyle Anderson
The Art of Kyle Anderson... Sitede Kyle Anderson'a ait illüstrasyonları ve diğer bazı çalışmaları bulabilirsiniz... Üstteki resim hoşunuza gittiyse siteyi mutlaka ziyaret edin...

Bir rüya... Evde yürürken bir şeye takılıyorum ve sol ayak başparmağım kan topluyor. Ambulans geliyor ve beni hastaneye götürüyorlar. Bir masaya yatırıp bağlıyorlar, sonra da bayıltıyorlar. İlacın etkisi geçip uyanınca bacağımın olmadığını görüyorum. Doktorlara falan kızıyorum. Adamlar üzülmememi, bana bir tekerlekli sandalye vereceklerini söylüyorlar. İyi o zaman diyorum. Başka bir odadan getirdikleri tahtadan eski bir sandalyeyi verip kahkahalar atarak odadan çıkıyorlar. Ben de ağlamaya başlıyorum...

Haberlerde, Bush'un bir korumasının devlet bakanımızın elinde zararlı bir şey olup olmadığını kontrol ettiği görüntüleri yayınladılar. Adam sanki bir ilkokul çocuğuna tırnak kontrolü yapıyordu. Bizim bakan, Bush'la tokalaşacak olmanın verdiği heyecanla, korumanın ne yapmak istediğini anlayamadığı için usul usul elini uzattı. Kameraların olayı çekmesine rağmen, ilgili bakan daha sonra "yok öyle bir şey" türünden açıklamalar da yaptı... Bakanın televizyonlarda yayınlanan bu olayı neden inkar etmeye çalıştığını anlayamadım. "Büyük ihtimalle koruma benim bakan olduğumu bilmiyordu" deseydi bence daha uygun olurdu... Hem utanılacak bir şey de yok. Koruma bakanın eline baktıktan sonra kafasını tamam manasında salladı. Yani tırnak kontrolünden pekiyi almış olduk. Şimdi gelsin krediler...

NTV-MSNBC'de, 2004-2005 futbol sezonunda Süper Lig'de mücadele edecek takımlara gelen ve giden oyuncuların listelendiği "Transfer Dosyası" adlı bir sayfaya rastladım. En son spor haberlerine göre güncellenen sayfa geçen sezonlarda da yayındaydı...

Marketlerde gördüğüm zeytinyağı çeşitleri arasındaki farkı merak ettim. Zeytinyağını yıllardır bir çiftlikten aldığımız için büyük fiyat farkı hakkında herhangi bir bilgim yoktu. Google'da aratınca ön sıralarda çıkan ve tam da istediğim şeyi anlatan Tariş Zeytin ve Bafa Yağ Sanayi'ne ait sayfalar dikkatimi çekti. Merak ediyorsanız bir bakın...



« »


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . BAŞA DÖN . . .

Linkler

Sitenizin ismini aşağıdaki bölümde görmek istiyorsanız, Zikzak'a kalıcı bir link vermeniz ve bunu bir e-posta ile bana bildirmeniz gerekmektedir...

aicis
altiustutasarim
aslicin
bebelog
benhayattayken
blogkardesligi
bloglaralemi
deeperandfaster
ekonomiturk
ellibir
esinperisi
fikirbaz
findikkabugu
geriden
golgelimavi
izlenimler
keditasmasi
limk
mada
mentaldisorder
n
naylondefter
notdefteri
ozgekilicoglu
sosyalmekan
stadyum
sulusepken
taheny
thezgi
turkce

diğer linkler

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . BAŞA DÖN . . .

İletişim

E-posta göndermek için aşağıdaki formu veya zikzakweblog@yahoo.com adresini kullanabilirsiniz...

 

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . BAŞA DÖN . . .

This page is powered by Blogger. Isn't yours?