ZIKZAK WEBLOG: Şubat 2004



WEBLOG

Zikzak, kişisel bir weblogdur. Okumakta olduğunuz sayfalarda, daha çok site sahibini ilgilendiren konularda yazılar ve linkler bulunmaktadır. Site geneli hakkındaki düşüncelerinizi, önerilerinizi ve isteklerinizi bir eposta aracılığıyla bildirebilirsiniz.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ARŞİV . . LİNKLER . . EPOSTA . . .

Bir bu eksikti. Kbk'da gördüm, PopStar Ajdar websitesi açılmış. Ziyaretçi defteri bile varmış. Nane'nin rock versiyonunu da yapmış. Kenarda da Kıbrıs konseri diye bir video koymuş. Yakında Türkiye turnesine çıkarsa şaşırmayın. Yukardan geçen yazıyı da okuyun, tam bir komedi. O yazıyı okuyunca doğrusu sitenin biraz da dalga geçmek için açıldığı düşündüm. Her neyse, bence adam kendini rezil etse de, cesaretini takdir etmek gerek. Nane nane, nane nane, napnaaa napnaneeee :) ...

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

İnternette gezinirken bir yemek tarifi sitesine rastladım. Typepad kullanılarak yapıldığı için dikkatimi çekti. Siteyi annesinin ve ablasının katkılarıyla hazırlayan Hatice Özdemir, yemek tariflerinin yanısıra yaptığı yemeklerin fotoğraflarını da çekiyor. Fotoğraflar gerçekten çok kaliteli. Zaten annesi de yemek fotoğraflarına sanat yönetmenliği yapıyormuş. Ayrıca Hatice sadece yemek fotoğrafları da çekmiyormuş. Valla tebrik ettim. Bir blog ancak bu kadar güzel yapılabilir. Yemek tarifleri arasında abuk sabuk hiçbir tarif göremedim. Hepsi yenilebilecek tipte yemekler. Annem bile siteye bayıldı. Unutmadan, buraya portakalagaci.com adresinden de ulaşabilirsiniz...

Gazeteler yazdı, mutlaka bir yerlerde görmüşsünüzdür, ülkemizde Almanlarla ortak yeni bir termik santral açıldı. Erdoğan ve Alman başbakanı açılışını yaptı. Nedense iş işten geçtikten sonra bizim yazarlar ses çıkarmaya başladı. Yok çok pahalıya yapılmış, çevreyi kirletecekmiş falan filan. Santral inşaatı bitmiş, hizmete açılmış, akıllarına şimdi geliyor çevreyi kirleteceği. Sanki birkaç ay önce santralin çevreyi kirleteceği ve pahalı olduğu belli değildi. Ne yani şimdi adamlar milyar dolar harcadıkları santrali mi kapatacaklar ya da yıkacaklar? Hiçbir araştırma yapmadan televizyonlardan bir şey görüyorlar, sonra da öbür gün bunu yazıya döküyorlar. Olacak iş mi bu. İddia ediyorum, Alman başbakanı açılışa gelmese kimse bu santralle ilgilenmezdi...


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Kiraya verdiğimiz evdeki üst kat komşumuz, yöneticiyle kavga etmiş ve bu kavga sonucu yönetici ölmüş. Şimdi polis adamı arıyormuş ama o çoktan Çeçenistan'a kaçmış. Görüyorsunuz işte, bu devirde kimin ne yapacağı hiç belli olmuyor. Ruh hastası olan insanlarla iç içe yaşıyoruz. En iyisi kimseye bulaşmamak...

Bu sabah kahvaltı ederken, yoldan geçen bir arabadan "fotoğraflarınızı büyültüp çerçeveletiyoruz" diye anons yapıldığını duydum. İlginç geldi, heralde reklam yapıyorlar diye düşündüm. Pencereyi açıp aşağıya bakınca, adamların Kartal model bir otomobilin arkasına bilgisayarları yükleyip hizmeti ayağımıza kadar getirdiklerini gördüm. Evet, artık gezici bir fotoğrafçımız da var...

Seyyar fotoğrafçıdan bahsederken, İstanbul'da gördüğüm alabalık satan adam aklıma geldi. Alabalıkçı geldi diye dolanıyordu sokaklarda. Adam, koca kamyonetin kasasını, içinde belkide yüzlerce alabalık olan cam bir akvaryuma çevirmiş. Millet canlı alabalıkları su dolu bir torbaya koyup, daha sonra o balıklara nasıl kıyıp da öldüreceğini hiç düşünmeden, canlı canlı eve götürüyordu. Bırakın öldürmeyi, ben o balığı canlı gördükten sonra yiyemem bile...

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tüketici haklarıyla ilgili bir radyo programında dinledim. Ayakkabı almak için akşam saatlerini seçmeliymişiz. Çünkü ayaklar akşama doğru şişiyormuş. Bazen sabah aldığımız ayakkabılar akşam rahatsız edebiliyormuş...

Geçen hafta linkler bölümüne eklediğim siteler:
  • Stadyum : Bir grup futbol sever tarafından yazılan spor blogu...
  • Dec : Ciazma'nın yeni weblogu...
  • AmanBe : Başka bir Türkçe blog...
  • Cogur : Bir İran Azerisi tarafından yazılan blog...
  • SarahHatter : Kaliteli bir İngilizce kişisel blog...
  • ModBlog : Kullanışlı ve tasarımı güzel bir blog servisi...
  • GlobeOfBlogs : Dünya üzerindeki blogları listeleyen bir site...
  • FotoLog : Adı üzerinde fotoğraf blogu, Türkiye bölümü de var...
  • TextAmerica : Cep telefonuyla fotoğraf gönderilen bir fotoblog...
  • Teyyareci : Kapsamlı bir havacılık ve uzay sitesi...
  • GlobalSecurity : Kusursuz bir savunma ve strateji sitesi...
  • Avsam : Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin sitesi...


Gördüğüm kadarıyla Kıbrıs'ta iki taraf ta birlikte yaşamak için can atmıyor. Peki niye onları birleşmeye zorluyoruz? Bütün dünya iki tarafı da eşit olarak tanısa ve bunlara silah satmasa sorun daha kolay çözülmez mi? Ya da illa birleşmeleri gerekiyorsa, niye bir taraf topraklarının bir kısmını veriyor? İki taraf, sınırları aynı kalacak şekilde bütünleşse, olmaz mı? Dünyanın neresinde ülke sınırları nüfusa orantılı olarak çizilmiştir? Hadi diyelim toprak da verdik, peki niye kuzeye Rumlar yerleştiriliyor? Böyle yapılınca adanın sadece %25'inde Türkler yaşıyabiliyorken, %100'ünde Rumlar yaşıyor olmayacak mı? Nüfusa orantıyı düşünüyorsunuz da, bunu niye düşünmüyorsunuz?..

Ayrıca doğru mu değil mi bilmiyorum, ama duyduğuma göre, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin diğer ülkeler tarafından tanınmamasının sebebi, Türkiye'nin garantörlük hakları arasında adayı ikiye bölmek gibi bir şey olmamasıymış. Türkiye'nin adanın yönetimine el koyup, düzeni sağlaması, sonra da çekip gitmesi gerekiyormuş. Onun için Rumlar bugün adanın tümü adına konuşabiliyormuş. Çünkü onlar 1970'lerdeki yönetimin devamıymış. Paralarında ve pullarında da halen Rumca ve Türkçe'yi beraber kullanılıyorlarmış...

Okulda tarih hocası anlatmıştı. İkinci dünya savaşı sonunda İtalyanlar'ın boşalttığı Rodos ve çevresindeki adalara (on iki adalar diye de biliniyor) iç işleri bakanının emriyle asker (yada polis gücü falan heralde) çıkarmışız. Biliyorsunuzdur, o adaları Balkan Savaşları sırasında koruması için İtalyanlar'a vermiş ve daha sonra geri alamamıştık. Neyse, hocanın anlattığına göre, İsmet İnönü bunu öğrenince çok sinirlenmiş ve Türk kuvvetlerini o adalardan geri çektirmiş. Hocayı dinledikten sonra, "acaba o yıllarda niçin böyle bir çekilme kararı verdiler" diye düşünmüştüm. Daha sonraları, o günlerdeki zihniyetin, Kıbrıs'ta olaylar patlak verdikten sonra da "bir Kıbrıs için Türkiye'nin başını belaya sokmam" dediğini öğrenince, o yönetimden, adalardan geri çekilme kararından farklı bir karar çıkmasını beklemenin saflık olduğunu anladım...

Geçen cuma Ceviz Kabuğu programında Ankara Ticaret Odası başkanı Sinan Aygün vardı. Program her zamanki gibi gayet güzeldi. Program sırasında Aygün, iki kitap yazdığını, bunların internette bulunduğunu ve telefon edip isteyen herkese ücretsiz olarak gönderildiğini söyledi. Ben kitapları indirdim ve beğendim. PDF formatındaki kitaplardan biri kapitülasyonlarla (1111KB), diğeri ise Avrupa Birliği'yle (1528KB) ilgili. Okumanızı tavsiye ederim...

Blogarama yenilenmiş ve bu hali daha kullanışlı olmuş. Sitenin içeriğinde önemli bir değişiklik var mı diye gezinirken Amanita isimli bir bloga rastladım. Yazıların içinde Türkiye ile ilgili bazı bilgiler olduğunu fark ettim. Blogun bayan yazarı, birkaç yıl önce Türkiye'nin batı bölgelerini ziyaret etmiş ve bir gezi günlüğü tutmuş. Fotoğraflar bölümüne de 178 adet Türkiye fotoğrafı koymuş. Örnek fotoğraf: Türk tuvaleti :) Bence hoş bir blog olmuş. Sadece Türkiye fotoğraflarına bakmak için bile ziyaret edilir...

Artık hiç kimseye Uludağ Üniversitesi'ni tavsiye etmiyorum. Kardeşimin okuduğu fakültede kayıtların şubat ayının 9'unda başlıyacağı söylenmişti. Doğal olarak da kardeşim kayıt için o tarihlerde okula gitmişti. Ama nedense kayıtlar her hafta ertelenmeye başlamış. Diğer fakültelerde dersler başlıyalı iki hafta olmuş. Bu güzide fakültede kayıtlar bu hafta yine gelecek haftaya ertelenmiş. Haftaya olacağı da kesin değilmiş. Yazık yüzlerce çocuğa. On dakikalık kayıt yüzünden boşu boşuna üç haftadır oralarda dolanıyorlar. Bu olayın aynısı geçen sene de olmuştu. Neymiş, henüz transcriptler çıkmamışmış. Sayın yöneticiler, akıl var mantık var, çocukları transcript çıkınca çağırsanız daha iyi olmaz mı. Herkes Bursa'da oturmuyor ki. Ben de kayıt rezaletinin sadece İTÜ'ye özgü bir şey olduğunu sanırdım. Demek daha beteri de varmış. Halimize şükredelim...

Bu yazı da Stadyum isimli yeni blogumuzdan. Mutlaka ziyaret edin...

Milli takımın haline gerçekten üzülüyorum. Galatasaray'la beraber milli takım da bitti. Aslında bunun nedeni elde iyi oyuncuların olmaması değil. Sorun, var olan oyuncuları kullanacak teknik kadro eksikliği. Litvanya ve İngiltere maçlarında oynanan oyundan hiçbir farkı yoktu geçen akşamki maçın. Tek pozisyonumuzu 88. dakikada (ikinci yarının ilk on dakikasını seyredemedim) Zafer Biryol ile bulabildik. Anlayamıyorum, nasıl bir taktik anlayıştır bu. Hiçbir organize atak yok, sadece maç boyunca ceza sahası dışından çekilen ve oyuncuların bireysel yeteneklerine bağlı olan şutlar var. Orta sahaya ne demeli? Gerçi hangi orta saha diye sorabilirsiniz. Ben göremedim. Defanstan ileri şişirilen topların acaba kaçı bizim çocuklara geldi? Adamlar hücum ediyor defansta adamımız olmuyor, biz hücum ediyoruz bu sefer ileride adamımız yok. Nerede bu adamlar? Gerçi ileride bu kadroya Hasan Şaş, Emre Belözoğlu, Yıldıray Baştürk, Fatih Akyel ve İlhan Mansız gibi kaliteli oyuncular da katılacak. Onun için biraz daha bekleyelim. Zaten milletin gördüğü rezaleti federasyonun da gördüğünü sanıyorum. Hem sen Danimarka'ya diş geçiremiyorsan Fransa, İtalya, İngiltere, Almanya, İspanya, Hollanda ve Portekiz gibi güçlü takımlar karşısında ne yapabilirsin ki. Korkarım bu oyun anlayışıyla Yunanistan'ı bile yenemeyeceğiz...

Dün, çömelerek yürüyen, bastonlu yaşlı bir adam gördüm. Hali çok kötüydü. Öyle bir duruma düşmeyi hiç istemem. Kim ister ki?..

Bu hafta gelen bir e-posta'da, bir ziyaretçim Kemal Sunal'ın Malatyalı mı yoksa Kayserili mi olduğunu soruyordu. Arkadaşın niye böyle bir şeyi merak ettiğini ve niye bana sorduğunu anlamadım. Ben Kemal Sunal'ın sadece filmlerini biliyorum o kadar. Eğer aranızda cevabı bilen varsa lütfen buraya yorum yazsın. Ancak böyle yardımcı olabilirim arkadaşa. Bir de bunu Google'da aratmasını tavsiye edebilirim...

Korsan cd'cilere karşı yapılan operasyonların hızlandığı anlatılıyordu haberlerde. Korsan korsandır diyeceksiniz ama ben bu işin program cd'lerini de kapsamasını doğru bulmuyorum. Müzik ve film cd'lerini halkımız rahatlıkla alabilir ama bir programa yüzlerce doları kim verebilir? Programı kullanmak isteyen kişi mutlaka ya bir yerden orjinal cd'sini bulup kuracak, ya piyasadaki korsan cd'lerden alacak yada bilgisayar dergisi cd'lerinde aradığı program varsa bir crack programla onu kıracak. Başka yolu yok bunun. Bari sadece, Türkiye'de Türk programcılar tarafından yazılan programların korsanlarını toplatsalar...

Limk göçmüş gitmiş bu diyarlardan. Serverdaki dosyaları uçmuş diyorlar. Son aylarda bu kapanma ve ara verme durumu çok sık olmaya başladı. Önce splid, spineless, kozizi (neyse ki geri döndü) ve şimdi de limk. Bakalım sıra kimde. İnşallah hastalık bize de bulaşmaz...

Dün yine aynı şey oldu. Tam annemin eline dokunduğum sırada bir şey çat etti ve parmağımın ucu acıdı. Resmen elektrik çarptı. Son aylarda çok sık olmaya başladı bu durum. Gerçi çok büyütülecek bir şey yok ama çat sesi çıktığında insan gerçekten korkuyor ve üstelik bu biraz da acıtıyor. Ya benim ya da başkalarının üzerinde yüklü miktarda elektrik var. Bizimkiler bilgisayarın başından kalk, kesin ondan oluyordur diyor ama ben buna pek bir ihtimal vermiyorum, gizli güçlerim olduğuna inanıyorum :P ...

Geçenlerde Galatasaray ile ilgili bir blog yapmayı düşündüm ve Blogger'da uygun bir isim aradım. Öylesine bir tane de buldum ama Galatasaray isiminin alınmış olduğunu ve artık kullanılmadığını görünce üzüldüm. Keşke arkadaş yaptığı bloga bir e-posta adresi bıraksaydı. Belki beraber bir şeyler yapabilirdik. Bu arada Galatasaraylı olan ve Galatasaray'la ilgili bir blogda yazmak isteyen bloggerlar varsa bana bir email atsın...

Türk dış politikası başlıklı bir e-posta geldi. Sanırım internette benzer yazılar dolaşıyordur...

Farklı ülkelerden gelen bir turist grubu, şehir merkezinde bir kafeye gitmişler ve birer kola ısmarlamışlar. Kolalar gelince bardaklarında birer karasinek olduğunu görmüşler. İngiliz yeni bir bardakta yeni bir kola istemiş. İsveçli aynı bardakta yeni bir kola istemiş. Finlandiyalı sineği bardaktan çıkardıktan sonra kolayı içmiş. Rus kolayı sinekle birlikte içmiş. Çinli sineği yemiş, kolayı içmemiş. Yahudi sineği yakalayıp Çinli'ye satmış. Yunanlı kolanın yarısını içtikten sonra itiraz ederek yeni bir kola istemiş. Norveçli kolayı içtikten sonra bardaktaki sinegi balık yemi olarak kullanmış. İrlandalı sineği ezip kolayla karıştırmış ve İngiliz'e içirmiş. Amerikalı kafeye tazminat davası açmış ve 10 milyon dolar kazanmış. Türk ise olayı şiddetle kınamış...

Gerçekten de habire şiddetle kınıyoruz. Başka da bir şey yapmıyoruz. Bir de "kabul edilemez" gibi bir laf vardır, politikacılar hep kullanır. Kafaya çuval geçirilince bile bu iki kelimeyi tekrar edip durmuşlardı...

Bakın burada ne varmış. Eskiden çok meşhurdu bu adam. En tanınmış Türkler'den biriydi. Eurovision'da bile Türkiye tanıtılırken bu şahıs gösterilmişti...

Bayramın ilk gününe ait Milliyet Gazetesi'nin birinci sayfasında, Türkiye'nin uzaya roket göndermek için çalışmalara başladığı yazılıydı. Yazının yanına da kocaman bir roket fotoğrafı koymuşlardı. Şimdi, insanlar o yazılanlara inanmalı mı yoksa inanmamalı mı? Niye mi? Çünkü haberde bazı yanlışlıklar var. Mevcut bilgilerime dayanarak, o ilk sayfadaki, yazıda adı Ariane diye geçen koca roket var ya, o Ariane değil, Soyuz, yani bir Rus roketi. Yine ilk sayfada, o büyük resmin altındaki, hazırlanan roketin modelinin testleri denilen füze resmi de gemilerden atılan, muhtemelen düşman gemilerine veya uçaklara karşı kullanılan güdümlü bir füze. İç sayfalardaki haberin devamında, yine bu düşünülen roketin test atışlarındaki görüntüleri olduğu söylenen resimler de tam seçilememesine rağmen kaideye monteli stinger füzesi atışlarından başka bir şey değil. Zaten akıl var mantık var, uzaya göndereceğin roketin denemelerinde roketi niye yatay ateşleyesin ki. Yeni bir metod mu geliştirecekler yani. Bu kadar yanlışlarla dolu bir haberi okuyunca, insan ister istemez yazılanların doğruluğundan da şüphe ediyor. Mevcut gazeteler içinde önemli bir yere sahip olan yılların Milliyet'inde çalışan değerli arkadaş, hadi ötekilerini bilmiyordun ama bir internete girip Ariane diye aratsan, o Ariane dediğin aracın farklı bir roket olduğunu görebilirdin. Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp, demişler. Hem insan gidip de BMW'ye Lada demez ki. [bunu geçenlerde Dipnot'a yazmıştım, burada da bulunsun istedim]...

Ne yapmaya çalışıyor bunlar? PopStar ve Biz Evleniyoruz yetmedi, aynı anda aynı tip dört program daha başlıyormuş. PopStar (ShowTV), Biz Evleniyoruz (ShowTv), TürkStar (KanalD), Akademi Türkiye (ATV), Biri Bizi Gözetliyor (StarTv) ve adını hatırlayamadığım yine formatı aynı bir yetenek yarışması (ShowTv). Yazık olacak millete. Annemden biliyorum. Sabah oturuyor televizyonun başına, bitene kadar seyrediyor hepsini. Koskoca adamlar ve kadınlar telefon ediyorlar programlara, "siz mutlu olunca biz de mutlu oluyoruz, siz üzülünce ev işlerini bile yapamıyoruz" gibi laflar ediyorlar. Uyuşturuyorlar milleti. Acaba bir şey mi yapacaklar da millet fazla ilgilenmesin diye bu tür programlar yapıp milletin dikkatini başka bir tarafa çekmeye çalışıyorlar. Sanki elalemin Caner - Tülin aşkından başka bir derdi yok. Savaş çıksa halkın haberleri olmayacak...

Bir de bunlara oy verenler var. Nasıl bir bağlılıktır bu. Oy vererek adamı birinci yaptın diyelim ne olacak? Senin için ne değişecek? Seçim olsa oy kullanmaya üşenirsin. Yazık. Geçen günlerde Milliyet'te televizyon programlarını yorumlayan adam da eşinden şikayetçiydi aynı konu yüzünden. Koskoca kadın kıl Armağan için "ne şeker çocuk" gibi laflar ediyormuş kocasının yanında. Yazar da sinir olmuş ve gazeteye yazmış bunu...

Gerçi bu kadar yazdık ama bu tarz programlar dünyanın her yerinde var. Amerika'da işi iyice ilerletmişler ve PopStar formatında bir PornStar yapacaklarmış. Diğer ülkeleri bilmiyorum ama ülkemizde bu programların fazla izlenmesinin sebebi, bence halkın saçma sapan mafyalı ve ağalı dizilerden sıkılmış olması ve artık onları gerçekçi bulmamasıdır. Kavga eden ve rol yapmayan iki damat adayı muhtemelen daha ilginç geliyordur. Bu programların popüleritesinin bir diğer nedeni de milletimizin dedikoduyu sevmesi ve elalemin gizlisini saklısını sürekli merak etmesi olabilir...

Jess VickeryBu sitede, Jess Vickery'e ait çizimler, fotoğraflar ve animasyonlar var. Burayı, yıllar önce Blogger'ın "fresh blogs" bölümünde bulmuştum ve sık kullanılanlara eklemiştim. Ama nedense artık fazla güncellenmiyor. Çok profesyönel bir site değil fakat adamımızın çizimleri güzel. Taratacak zaman bulursam, ben de benimkileri internette yayınlayacağım...

Geçen akşam StarTV'de yayınlanan Kırmızı Koltuk programında Doğu Perinçek vardı. Genelde bilinen olaylar üzerine konuşuldu. Programın en ilginç yanı, programda Perinçek'ten başka kimsenin olmamasıydı. Can Ataklı'nın koltuğunun üzerinde "kırmızı koltuğun sunucusu cezalı" yazılı bir kağıt asılı bulunuyordu. Bütün program ekrana yazılan soruları cevaplayan Perinçek'in konuşmasıyla sürdü. Soruları yazan da sanırım Can Ataklı'ydı. Adamların espiri anlayışı güzel ve kafaları çalışıyor. Altta kalmıyorlar...

Dünkü Star'ın manşeti de program gibi komikti: "çıplak ayakla da olsa Türkiye'yi dolaşacak". Neden böyle bir manşet atmışlar biliyor musunuz? Cem Uzan'a helikopterini kullanması için izin verilmiyormuş. Karayoluyla Türkiye'yi dolaşmak zorundaymış. Zavallım benim. Sakın çıplak ayak dolaşma. Ya bir şey batarsa, ya üşütürsen. Siz Cumhuriyet'in son kalesi değil misiniz? Size de bir şey olursa biz ne yaparız? Allah Cem'in ayaklarını korusun. Lazım olacak o ayaklar. En sonunda biri çıkacak, bu ülkenin iktidarını da muhalefetini de bir güzel falakaya yatıracak, ama bakalım biz o günleri görebilecek miyiz?..

Bu arada Star Gazetesi'ni jpeg ve pdf formatında bilgisayarımıza indirebiliyormuşuz. Ellerinde kağıt kalmamıştı ya sanırım o zaman düşünmüşler bunu...

Star Yayın Grubu'nun sitesi de coşmuş. Yazılı, sesli veya görüntülü mesaj mı istersiniz, hepsi var. Millet feci gaza gelmiş. Star çalışanları maaş ve faturalar konusunda sonuna kadar haklı ama halkın Türkiye'yi bunların kurtaracağını zannetmesi biraz saçma...

Bugün StarTV'de 00:30'da Ben Hur varmış. Film 1959 yapımı ve tam 11 Oscar ödülüne sahip. Seyretmek gerek...

Baştan söyleyeyim, benim adım Emrah değil. Biri bu sitenin eski tasarımını kopyalamış ve Blogger'da kendi ismine bir blog açmış. Bunu denemek için yapmış olsa bile bir izin alsa fena olmazdı. Zaten istese verirdik kodunu. Böylece kafa yormasına da gerek kalmazdı...

Başka bir şey daha var. Yurtdışından iki tane eposta geldi. Kim olduğunu bilmediğim ama muhtemelen beni tanıyan biri, benim adıma bir mektup arkadaşı sitesine girip, epostamı ve bazı bilgilerimi yazmış. Şimdi işin gücün yoksa elalemden gelen saçmalıklarla uğraş dur...

Son olarak da, dün site sayacından gelen ziyaretçilerin hangi sitelerden geldiğine bakarken, bir ziyaretçinin daha önce hiç görmediğim yabancı bir blogdan geldiğini gördüm. Allah allah, girip bir bakayım dedim, ama sitede bana verilen herhangi bir link göremedim. Sonradan sitenin sağındaki menüde Blogger blogları için bir rast gele blog linki olduğunu fark ettim. Birinin oraya tıklayıp binlerce, belki de milyonlarca blog arasından benim siteme gelme olasılığının ne olduğunu bir düşünün. Sanırım daha sonra sitenin altına bu linkten ben de bir tane koyacağım...

Milliyet Gazetesi, içinde Türkiye ve dünya hakkında bilgiler olan, Almanak 2004 isimli yaklaşık bin sayfalık bir kitap vermiş. İçeriğine şöyle bir bakma fırsatım oldu ve bana ilginç gelen bazı bilgiler gördüm:

- Türkiye, dünyada alkol tüketiminde dördüncü, sigara tüketiminde üçüncü sıradaymış...
- Türkiye'de 400 binden fazla kahvehane varmış. Buna karşılık sadece 400 civarında kütüphane varmış...
- Toplam 200 bin sokak çocuğumuz varmış...
- Türkiye'de kişi başına alkol tüketimi 1950'de 1 lt iken 1997'de 16 lt'ye çıkmış...
- Bazı yörelerde düğünlerden sonra gelinler, eve kaynanalarının bacakları arasından geçerek girerlermiş...
- Ölümü uzaklaştırmak için, ölü yıkanırken uyuyan kişiler uyandırılırmış...
- Yine ölümü uzaklaştırmak için, mahallede ölen olursa, içinde su olan bütün kaplar boşaltılırmış...
- Ülkemizde yaşayan hayvan türü sayısı, tüm Avrupa kıtasında yaşayan hayvan türlerinin 1.5 katıymış...

Kitapta daha neler var neler. Ekonomi, hukuk, çevre, turizm, medya, spor, politika, AB ile ilişkiler, komşularımız, sağlık, nüfus, savunma, tarih, önemli olaylar... Görünüşü basit olsa bile içeriği gerçekten çok zengin. İmkanınız varsa mutlaka bir yerlerden temin edin...

Photogenic

Eski bir diskette, dört sene önce tasarladığım bir web sitesini buldum. Bunu okuldaki alanımda bulunduruyordum ama virüs girdiği için bütün grafikleri silinmişti o zamanlarda. Evdeki bilgisayarın sabit diski de kısa bir süre sonra bozulmuştu ve format atmak zorunda kalmıştım. Anlayacağınız gitmişti güzelim site. Şimdi çok sevinçliyim, meğer diskette de bir kopyası varmış. Zaten elimde daha onlarca eski disket var. Hiçbirinin içinde de ne olduğunu bilmiyorum. Tek tek kontrol etmek çok uzun sürecek...

Geçen akşam amca oğulları geldi, eşleriyle beraber. Küçük olanını uzun süredir görmüyordum. Çok fazla ilgilenemedim ama yine de güzeldi. Babama da bir süredir dijital fotoğraf makinesi alalım diyordum fakat bir türlü kabul ettiremiyordum. Amcamın oğlundaki makinede, uzun süredir görmediği diğer amcamın hareketli görüntülerini görünce sanırım ilk defa fikir değiştirir gibi oldu. Hoşuna gitti. Hadi hayırlısı...

Mimi Online

Mimi Online... Bu kişisel web sitesinde Carla Chaves'in yaptığı illüstrasyonları bulabilirsiniz. Linkler ve duvar kağıdı bölümlerini de özellikle ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Sitede ayrıca Flash'la yapılan bir bölüm de var. Bu siteyi Limk'de gördüm...



« »


. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . BAŞA DÖN . . .

Linkler

Sitenizin ismini aşağıdaki bölümde görmek istiyorsanız, Zikzak'a kalıcı bir link vermeniz ve bunu bir e-posta ile bana bildirmeniz gerekmektedir...

aicis
altiustutasarim
aslicin
bebelog
benhayattayken
blogkardesligi
bloglaralemi
deeperandfaster
ekonomiturk
ellibir
esinperisi
fikirbaz
findikkabugu
geriden
golgelimavi
izlenimler
keditasmasi
limk
mada
mentaldisorder
n
naylondefter
notdefteri
ozgekilicoglu
sosyalmekan
stadyum
sulusepken
taheny
thezgi
turkce

diğer linkler

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . BAŞA DÖN . . .

İletişim

E-posta göndermek için aşağıdaki formu veya zikzakweblog@yahoo.com adresini kullanabilirsiniz...

 

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . BAŞA DÖN . . .

This page is powered by Blogger. Isn't yours?